
Japonya’da Ticaret ve Yatırım

Ekonomik küreselleşmenin hızlanmasıyla, Japonya’da Ticaret; Kuzey Amerika, Asya ve Avrupa ülkelerine doğru genişlemeye ve derinleşmeye devam ediyor. 20. yüzyılın ikinci yarısında Japonya’nın ticarete dayalı ekonomik refahı, çok taraflı ticaret politikasıyla mümkün olmuştur. Bu ilerlemede, Tarife ve Ticaret Genel Anlaşması’nın (GATT) ve Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) de rolü büyük olmuştur.

Japonya’da ticaret ve yatırım
Japonya’da Ticaret ve Yatırım
1990’ların sonlarından bu yana, DTÖ müzakereleri, kısmen ele alınan konuların ve büyüyen DTÖ üyeliğinin çeşitliliği ve çoğunlukla çelişen çıkarların ortaya çıkması nedeniyle durdu. Küresel DTÖ anlaşmalarının yokluğunda, son yıllarda yaşanan eğilim, yalnızca kendileri için geçerli olan bir serbest ticaret anlaşmasını (FTA) müzakere etmek olmuştur. Bu arada, Japonya’nın 2013 yılında müzakerelere katıldığı Trans-Pasifik Ortaklığı serbest ticaret anlaşması da (TPP) önemli bir adımdır.
Japonya’da Ticaret
II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra devam eden dış ticaret açığı, kronik yabancı para yetersizliğine neden oldu. Ancak 1952’de Japonya, Uluslararası Para Fonu’na (IMF) ve üç yıl sonra GATT’a katıldı. 1950’lerin sonları ile 1960’ların sonları arasında, ileri teknolojinin tanıtımı ve geniş bir yerel endüstri altyapısının inşası, ülkenin ihracat yeteneğini büyük ölçüde geliştirdi.
Bu dönemde, Japonya’da ticaret, hammadde ithalatı ve bitmiş ürünlerin ihraç edilmesiyle gerçekleştirildi. 1964’te Japonya, IMF tüzüğünün 8. maddesine uygunluğunu açıkladı ve bu da tüm döviz kısıtlamalarının ortadan kaldırılmasını sağladı. Bu geşilme ise modernleşmeyi ve yüksek büyümeyi teşvik etti.
Japonya’da ticaret dengesi 1960’ların ikinci yarısında fazlalık göstermeye başlamış, ancak 1973 ve 1979’daki petrol krizleri geçici ticaret dengesizliğine neden olmuştur. 1980’lerde, Japonya’da ticaret hızla gelişti ve üretilen ürünlerle beraber hem ithalat hem de ihracatla karakterize edilen bir modele doğru yöneldi.
Japonya’da İhracat
1990’lardan bu yana, Doğu Asya ülkelerinin dünya ticaretindeki payı büyük ölçüde genişledi. Bu genişleme ile birlikte Japonya’nın özellikle Çin’le birlikte Doğu Asya’daki ticari bağları da arttı. 21. yüzyılın başından bu yana, ABD ekonomisindeki hareketlilik ve Çin’in ekonomik canlılığı karşısında ithalat ve ihracat sorunsuz bir şekilde ilerledi.
Ancak, 2008 sonbaharında Lehman şokunu takip eden küresel ekonomik krizle birlikte Japon ihracatında düşüş yaşandı. Buna ek olarak, petrol ve diğer ithalat maliyetleri yükseldi. Bunu, üretimdeki düşüşlerle beraber yurt içinde dağıtılan malzemelerin ihracatındaki azalmalar takip etti. Ayrıca, Büyük Doğu Japonya Depremi’nden kaynaklanan benzeri görülmemiş bir hasarın yeniden inşası için gerekli olan malzemelerin ithalatı da ekonomik daralmaya neden oldu.
1950’lerin sonlarından itibaren Japonya’nın ihracatı, ağır sanayi, tekstil ve hafif sanayi ürünlerinden uzaklaştı. 1970’li yıllarda, kimyasal ürünler ve çelik gibi endüstriyel hammadde ihracatının önemi azalmış, makine ve elektronik ürün ihracatı artmıştır.
1980’lerden 1990’ların başlarına kadar bilgisayar, yarı iletkenler, tüketici elektroniği, takım tezgahları, faks makineleri, otomobiller ve diğer ulaşım araçları gibi teknolojinin yoğun kullanıldığı ürünlerin ihracatı hızla artmıştır. 1990’ların ortalarında ise, Japon şirketlerinin denizaşırı üretim tesislerinin kurulmasına bağlı olarak ihracat artış hızı önemli ölçüde yavaşladı.
Ticari rekabetle beraber otomobil üreticileri ve diğer şirketler, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da fabrikalar kurmaya başladı. Japon Yeninin yükselişi karşısında fiyat rekabet gücünü korumak için birçok şirket, teknik olarak daha az karmaşık parçaların üretimine yöneldi. Çin ve diğer Asya ülkelerinde Japon üretimi artmış ve gerekli olan sermaye ekipmanı, bileşenler ve parçaların ihracatı yükselmiştir. Hükümetin büyüme stratejisinin önemli bir parçası olarak kabul edilen gelişmekte olan ülkelere altyapı ihracatı aynen devam etmektedir.

Tokyo İstasyonu Yer Altı Çarşısı
Japonya’da İthalat
Savaş sonrası dönemde, birincil ithalat kalemleri, tekstilde işlenen ham lifleri içeriyordu. 1960’larda ve 1970’lerde, ağır sanayiye geçişin ardından, temel ithalat kalemleri; hidrokarbon yakıtları ve metal cevheri olmuştur. 1970’lerde yaşanan iki petrol krizinin sonucu olarak, ham petrol fiyatları yükseldi ve 1980’de mineral yakıtlar toplam ithalatın yaklaşık % 50’sini oluşturdu. Son yıllarda mineral yakıtlar, kısmen ham petrol fiyatlarındaki değişikliklerin bir sonucu olarak, ithalatın % 15 ila % 20’si arasında dalgalandı.
Üretilen ürünlerin toplam ithalata oranı, 1970’lerde % 20’den 1980’lerde % 50’ye ve 1990’lardan bu yana % 60’a yükselmiştir. Bu oran, Batı’nın gelişmiş ekonomilerine yakın bir orandır. Üretilen malların ithalatındaki artışın önemli bir nedeni, Japon şirketlerinin 1980’lerden beri, özellikle Çin ve Asya’nın geri kalanında kurdukları üretim tesislerinden Japonya’ya yapılan ihracatın artmasıdır.
Özellikle, Çin ile ticaret 1990’ların sonlarından bu yana genişledi. Japon şirketler Çin’deki iç talebin artmasıyla faaliyetlerini hızlandırdı. Japonya, 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne katıldı ve iki ülke arasındaki ticaret hacmi artmaya devam etti. Bilgisayar ve diğer bilgi teknolojisi ürünlerin ithalatı da artmıştır. Japonya’da televizyon gibi bazı elektronik ürünlerde ithalat, yerli modelleri aşmaktadır.
Japonya ve ABD Arasındaki Ticari Rekabet
Japonya, yakıtların, gıda maddelerinin ve endüstrilerce kullanılan hammaddelerin yüksek bir yüzdesini ithal etse de, bunlar genellikle Japonya’nın ticaret yaptığı birçok ülkede pazarın büyük bir payını alan katma değerli mallar şeklinde ihraç edilmektedir.
1980’lerin başlarına kadar bu ticari rekabet, esas olarak yükselen Japon ekonomisini kontrol etme çabalarından ibaretti. Japonya, “damping” (yurtdışındaki ürünlerin menşeili ülkelerden daha düşük fiyatlarla satılması) suçlamalarına karşı ihracat yapmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri tarafından yapılan şikayetler, Japonya’nın ABD’ye ihraç edilen pamuklu ürünler (1957), çelik (1969), yün ve sentetik elyaflar (1972), renkli televizyonlar (1977) ve otomobiller (1981) üzerinde gönüllü kısıtlamalar getirmesine yol açtı. Japonya ayrıca, 1972 yılında Avrupa’ya çelik ihracatını kısıtlamayı kabul etti.
Öte yandan, 1980’lerin başından beri, özellikle ABD ile ticari rekabetin odağı, daha çok yabancı şirketlere Japon pazarını açmak ve “tarife dışı engelleri” ortadan kaldırarak Japonya’ya olan ihracatı artırmaktır. İthalatta liberalleşmeyi hedefleyen Japonya hükümeti, tek taraflı tarife kesintileri ve ithalat kısıtlamalarının kaldırılması, standartların belgelendirilmesi sistemi reformu ve ithalat promosyon kampanyaları gibi politika adımlarını atmıştır.
Siyasi açıdan hassas bir konu olan tarımsal ithalatın liberalizasyonu, narenciye ve diğer birçok gıda ürünlerindeki kısıtlamaların ortadan kaldırılmasına ya da azaltılmasına yol açmıştır. 1990’ların ilk yarısında ABD, yarı iletkenler, otomobiller ve otomobil parçaları gibi öğeler için Japon pazarının önceden belirlenmiş bir payını talep etti.
Bu, Japonya’nın şiddetle karşı çıktığı sayısal hedefler üzerinde anlaşmazlıklara yol açtı. 1990’ların ortasından bu yana, ticari sürtüşmeyi çözme çabaları, pek çok ülkenin müzakerelere dahil olduğu DTÖ gibi uluslararası arenalara kaymıştır. Japonya ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ikili ticaret ve ekonomik meseleler, ABD-Japonya Düzenleme Reformu ve Rekabet Politika İnsiyatifi gibi çalışmalar aracılığıyla ele alınmaya devam ediyor.
ABD’nin Japonya ile olan ticaret açığı 1981 yılında ABD ticaret açığının % 70,8’ini aştı ve 1992’den bu yana kademeli olarak düşerek 2007’de % 10,5’e düştü. ABD ticaret açığının düşürülmesi gibi faktörlerle yatırımlar güçlendirildi. Japonya-ABD ekonomik ilişkileri yapıcı diyaloğun sürdürülmesiyle ılımlı hale geldi. Ancak ticaret açığı, 2011’deki Büyük Doğu Japonya Depremi’nden sonra, 2014’te 12.8160 trilyon yen ile en yüksek seviyesine ulaştı.
Japonya’da Yatırım
Savaş sonrası dönemde, Japon işletmelerin denizaşırı ekonomilere katılımı, mal ihracatı üzerinden gerçekleşti. 1980’lerde, doğrudan denizaşırı yatırımlar büyümeye başladı. Bunun nedenleri arasında, Kuzey Amerika ve Avrupa otomobil pazarlarında olduğu gibi, ticari rekabetten dolayı denizaşırı üretime geçiş gösterilebilir. Düşük maliyetli iş gücü, Japon yeninin dış piyasada değer kazanması, özellikle elektronik eşya ve otomobil üreticilerinin Asya ülkelerinde ve tabiki Çin’de yatırım yapmasına neden olmuştur.
1980’lerde, Japonya’nın doğrudan dış yatırımının büyük bir kısmı Kuzey Amerika ve Avrupa’ya gitti. 1990’larda Asya’daki yatırım oranı yükseldi. Maliye Bakanlığı ve Japonya Merkez Bankası tarafından açıklanan uluslararası ödemeler dengesi eğilimlerine göre, yabancı yatırım 2008’de 13.23 trilyon yen ile bir önceki mali yıla göre % 52 artış göstermiş ve şimdiye kadar kaydedilen en büyük rakam olmuştur. 2008 yılı sonbaharında, küresel piyasa kargaşa nedeniyle geçici olarak düşmüş, ancak 2011’den bu yana yeniden yükselmiştir. Ulaştırma, makine, araç ve imalat sanayisinin yatırımlarını teşvik etmeyi amaçlayan tedbirler bu konuda büyük ölçüde faydalı olmuştur.
Japon işletmeleri yavaş olsa da, ABD’deki işletmelerle kıyaslandığında, çok uluslu işletmeler haline gelmek için küreselleşme yolunda emin adımlarla ilerliyor.
Japonya’da ticaretin tarihi gelişimi, yatırım, ithalat ve ihracat üzerinden kısaca Japonya’da ticaret konusunu derlemeye çalıştım. Japonya ile ticaret yapmak isteyenler için bilmek istedikleri bazı konulara da değinmiş oldum. İlerleyen zamanlarda Japonya’ya yatırım yapmış Türk girişimcilerden de örnekler içeren yazılar yayınlayacağım. Sağlıcakla kalın…